Eko kurgu: Edebiyatla çevre sorunları ve mücadeleleri anlatmak
İzmir Kültürpark'ta düzenlenen İzKitap Fuarı’nda, ekolojik sorunların edebiyat yoluyla aktarılmasını hedefleyen “eko kurgu” kavramı tartışıldı.

Fotoğraf: Evrensel
İzmir Kültürpark’da yapılan İzKitap fuarında yapılan söyleşide ekolojik sorunların ve mücadelelerin edebiyatla anlatılmasını ela alan eko kurgu kavramı ele alandı. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İngiliz dili ve Edebiyatı öğretim üyesi Dr. Sezgin Toska ve Evrensel Gazetesi İzmir temsilcisi Özer Akdemir’in konuşmacı olarak katıldığı söyleşide eko kurgu kavramının ortaya çıkışı, gelişimi ve ülkemizde çevre sorunlarının edebiyatla anlatılmasına yönelik çabalar konuşuldu.
Eko kurgu kavramının ortaya çıkışı ve gelişimi
Uzun Havuz Etkinlik alanında gerçekleştirilen etkinlikte ilk olarak konuşan Dr. Sezgin Toska doğa insan ilişkisinin doğaya karşı yaklaşımı da belirlediğini aktardı. Bazı toplumlarda doğanın bir aile bireyi gibi görüneler korunduğunu ancak günümüz daha çok doğaya bir meta, bir kaynak olarak yaklaşıldığını söyleyen Toska, 1960’lı yıllardan itibaren gelişen çevreci hareket ile birlikte eko kurgu kavramının da ortaya çıkıp geliştiğini aktardı. Çevreci mücadelelerin genel bir strateji olarak bilginin insanlara aktarılması, onların var olan sorunların farkına varması ve eyleme geçmesi temelli bir yaklaşım üzerinden hareket ettiğini ve belli oranda bunda da başarılı olduğunu dile getiren Toska, yine de insanların bu sorunlara karşı harekete geçmesinin yeterli düzeyde olmadığını belirti.
Göktaşlarında madencilik yapan teknoloji bir nehri neden arıtamaz?
Toska bu duruma dair şu görüşleri ileri sürdü; “kimi zaman insanlara bilgi vermenin çevresel sorunlar karşısında kitleyi uzaklaştırabildiği ya da konulara artık kayıtsız kalmaya itebildiğini görüyoruz. Mesela iklim değişikliği konusundaki kıyamet senaryolarının kaçınılmaz sona doğru gidiliyor mesajı taşıması durumunda insanların ya bunu kabullenip hiçbir aksiyon almamasına neden olabileceğini ya da artık bunları duymak istemeyebileceği gibi bir psikoloji içine girebiliyorlar. Öğrenilmiş çaresizlik gelişiyor ve bir bıkkınlık ortaya çıkıyor. Buna karşı bizler bilimsel verilerle gerçekleri ortaya koymak durumundayız. İnsanlık teknolojik olarak göktaşlarında madencilik yapabilecek bir aşamaya geldi ama bir nehri temizleyemiyor, bir gölün kurumasını önlemiyorsa burada sorun teknolojik gelişim düzeyi değil doğaya bakış açısı, insan merkezci yaklaşımda ve sistemde aramak gerekiyor” dedi. Toska, eko kurgunun bu noktada insanlara çevresel sorunları edebiyatla, sanatla anlatmak gibi önemli bir işlevi olduğunu belirtti.
Bu öyküleri neden, nasıl yazıyorum?
Eko kurgu alanında öykülerin derlendiği 5 öykü kitabı bulunan ve en son öykü kitabı “Bozkırda Bir selanikli” adıyla geçtiğimiz ay Sakin Kitap yayınlarında çıkan Evrensel Gazetesi İzmir temsilcisi Özer Akdemir yazdığı öykülerin yüzde 95’nin gerçek olay, olgu ve kişilere dayandığını, kurgunun ise sadece yüzde 5 gibi çok küçük bir oran tuttuğunu söyledi. Konuşmasında bu öykülerin yazılış sürecini anlatan Akdemir, yaklaşık 25 yıldır sermayenin doğayı bir meta, sömürülecek bir kaynak olarak görmesinin yol açtığı çevresel sorunlar ve buna karşı mücadelelere dair çevre-ekoloji haberciliği yaptığını dile getirdi. Haberlerin teknik sınırlamaları nedeniyle bazen olayın geri planını anlatmada yetersiz kalabildiğini belirten Akdemir, haberin hem geri planının hem de gazetecide uyandırdığı duygu ve düşüncelerin anlatılması ihtiyacının bu öykülerin yazılma nedenleri arasında olduğunu dile getirdi. Akdemir, “Bir diğer neden ise çevresel sorunlar ve canlı yaşamının yok olması gibi iç karartan, acılar ve hüzünlerle beslenen bir alanda yaptığım haberlerin bende bıraktığı travmayı siz okurlara, edebiyatın gücüne sığınarak anlatmaya çalışıyorum ki bu durumun vahametini sizler de görün diye. Bir anlamda bu öyküler benim için bir sağaltım aracı işlevi görürken sizlerin de kuru bir haber dilinin ötesinde edebi bir metin ile çevre sorunlarının farkına varmanızı sağlayabiliyor. Bu öyküleri bir gazeteci refleksi ya da sorumluluğundan öte insan olmanın ve insan kalabilmenin bir sorumluluğu olarak yazılması gerektiğini düşündüğüm için yazıyorum” dedi.
Kapitalizm var oldukça bu hüzünlü öyküler hep var olacak!
Yazdığı öykülerden örnekler veren Akdemir, silikozis hastası maden işçilerinin yaşadığı dramlara dikkat çekerek, “Ben bu haberleri öyküleri yazmaktan utanır oldum ancak maden patronları işçileri hasta edecek sağlıksız koşulları iyileştirme konusunda tek adım atmıyorlar. Çünkü hukuki bir yaptırımla karşılaşmıyorlar çünkü hukuk işlemiyor onlara” dedi. Akdemir, tüm bu sorunların kaynağının sermaye sınıfı ve sistem olduğunu, kapitalizm için çözümler, reformlarla küresel ısınma ya da diğer çevresel sorunları çözümün mümkün olmadığını, çözümün mutlaka kapitalizm dışında doğayla barışık bir sistem içerisinde aranması gerektiğini söyledi. Akdemir, “Kapitalizm var oldukça bu hüzünlü öyküler yep yazılacaktır” dedi. (Evrensel)
Evrensel'i Takip Et